Oral Presentation - 57
Haematuria is not always alarming: A retrospective perspective on pediatric idiopathic gross haematuria
Galib Bairamovi 1, Hasan Özkan Gezer 1, Cankat Erdoğan 1, Gönül Parmaksız 2, Abdulkerim Temiz 1
1 Baskent University Faculty of Medicine Department of Pediatric Surgery
2 Başkent University Faculty of Medicine, Department of Pediatric Nephrology
Aim: Macroscopic haematuria (MH) in children often raises concern due to its association with serious renal pathology, leading to extensive diagnostic evaluations. Yet, in many cases, no cause is found, resulting in a diagnosis of idiopathic macroscopic haematuria (IMH), for which management remains unclear. This study evaluates diagnostic and follow-up strategies in IMH, assesses the necessity of invasive procedures, and discusses its role in clinical algorithms.
Methods: In this retrospective study, we reviewed the medical records of children aged 0–15 years who presented to our centre with MH between 2022 and 2025. Ten patients who showed no systemic illness, renal dysfunction, hypertension, proteinuria, or other symptoms—despite extensive diagnostic evaluations—were included. Demographics, clinical presentation, laboratory and imaging findings, diagnostic and treatment approaches, and follow-up outcomes were analysed.
Results: A total of 10 children (2 females; mean age 6.7 years, range 4–13 years) were included. Physical examination was normal in all cases, and no relevant family history was noted. Laboratory and imaging studies revealed no pathological findings. Five patients underwent cystoscopy, none of which revealed significant pathology. Despite the absence of dysfunctional voiding, all patients underwent urotherapy, which involved increasing fluid intake and regulating voiding habits. During a mean follow-up of 2.6 months, MH resolved spontaneously in all cases. No patient required renal biopsy, and renal function remained stable.
Conclusion: In our study, MH resolved within approximately 2.6 months, and invasive procedures were limited to those with symptoms persisting beyond 3 months. Although the presence of visible blood in a child’s urine can be distressing to families, understanding that roughly one-third of cases are idiopathic—and often resolve with lifestyle modifications—allows clinicians to manage the process effectively. We recommend avoiding early invasive diagnostics and reserving individualised follow-up for persistent or progressive cases to guide further intervention.
İdrarda kan her zaman alarm değildir: Pediatrik idyopatik makroskopik hematüriye retrospektif bir bakış
Galib Bairamovi 1, Hasan Özkan Gezer 1, Cankat Erdoğan 1, Gönül Parmaksız 2, Abdulkerim Temiz 1
1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı
2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalı
Amaç: Çocuklarda görülen makroskopik hematüri (MH), hem ailelerde hem de sağlık profesyonellerinde ciddi kaygıya neden olan bir klinik durumdur. MH, genellikle ciddi bir renal patolojinin göstergesi olarak değerlendirilir ve bu nedenle geniş çaplı, hatta invazif tanısal yaklaşımlarını tetikler. Ancak çocuklarda MH’nin önemli bölümünde altta yatan spesifik neden gösterilemez. Bu durum, “idiopatik makroskopik hematüri” (İMH) olarak tanımlanır ve yönetimi konusunda fikir birliği bulunmamaktadır. Çalışmamızın amacı, etiyolojik neden saptanamayan olgularda tanı ve izlem süreçlerini değerlendirmek; gereksiz invazif müdahalelerden kaçınmanın mümkün olup olmadığını sorgulamak ve İMH’nin yaklaşım algoritmasındaki yerini tartışmaktır.
Yöntem: Çalışmamızda 2022–2025 yılları arasında merkezimize MH tanısıyla başvuran 0–15 yaş çocukların dosyaları geriye dönük incelendi. Tanısal değerlendirmelere rağmen altta yatan neden saptanamayan; sistemik hastalık bulgusu, böbrek fonksiyon bozukluğu, hipertansiyon veya proteinüri göstermeyen 10 olgu çalışma kapsamına alındı. Olguların demografik özellikleri, klinik bulguları, laboratuvar ve görüntüleme sonuçları, uygulanan tanı ve tedavi yaklaşımları ile takip sürecine ait veriler incelendi.
Bulgular: Çalışmaya 2’si kız olmak üzere toplam 10 çocuk hasta (ortalama yaş: 6,7 yıl; yaş aralığı: 4–13 yıl) dahil edildi. Tüm olgularda fizik muayene bulguları normaldi ve aile öyküsünde şikayetleri yoktu. Hematüri tetkikleri ve görüntüleme yöntemleriyle yapılan değerlendirmelerde patolojik bulgu saptanmadı. Beş hastaya sistoskopi yapıldı; hastaların tamamında sistoskopi bulguları normal değerlendirildi. Disfonksiyonel işeme bozukluğu tespit edilmemekle birlikte, tüm hastalara sıvı alımının artırılması ve işeme alışkanlıklarını düzenlemeye yönelik üroterapi önerildi. Ortalama 2,6 aylık izlem sürecinde tüm olgularda makroskopik hematüri kendiliğinden geriledi. Hiçbir hastada renal biyopsi yapılmadı, izlem süresince böbrek fonksiyonları korunmuş olarak izlendi.
Sonuç: Çalışmamızda MH ortalama 2,6 ayda tamamen gerilemiş, şikayetleri 3 ayı aşan hasta grubuna invaziv işlem uygulanmıştır. MH’li çocukların ailelerinde ciddi kaygı oluşmaktadır; ancak hematürinin yaklaşık üçte birinin idiyopatik olması ve yaşam tarzı önerilerinin genellikle yeterli olması sürecin yönetilmesini kolaylaştırabilir. Erken dönemde invaziv girişimlerin yapılmamasını, takip sürecinin olgu temelli şekillendirilmesini ve yalnızca ilerleyici vakalarda invaziv işlemlerin uygulanmasının gerektiğini düşünmekteyiz.