2nd National Pediatric Burns Congress

View Abstract

Oral Presentation - 2

CLINICAL APPROACH TO ALOPECIA OF SCALP IN CHILDREN

CLINICAL APPROACH TO ALOPECIA OF SCALP IN CHILDREN

ÇOCUKLARDA YANIK ZEMİNİNDE GELİŞEN ALOPESİYE YAKLAŞIMIMIZ

Giriş:Yanık ve yanığa bağlı sekellerin tedavisi plastik cerrahi içinde birçok disiplin ve rekonstrüktif seçeneğin bir arada kullanımını zorunlu kılmaktadır.  Bu da beraberinde benzer defektler için farklı rekonstrüksiyon seçeneklerinin denenebileceği gerçeğini getirir. Yanık sekelli hasta grubu içinde çocuk hastalar,  hem hasta uyumunun zor olması , hem de otolog rekonstrüksiyon tercih edilecekse donör alanın belirlenmesi yönünden erişkin hasta grubuna kıyasla ayrı bir antite olarak değerlendirilmelidir. Çocuk hasta grubunda  alopesi psikolojik yansımaları da içinde barındıran  önemli bir  sorundur. Yanık,skalpte alopesi etyolojisinde edinsel grupta ilk sırada gelmektedir. Biz çalışmamızda 2000-2012 yılları arasında çocuk hasta grubunda (0-18) yanık zemininde gelişen alopesi tedavisine yaklaşımımızı irdelemek istedik.

Materyal-Metod

Ocak 2000-Aralık 2012 arasında yanık zemininde gelişen alopesi şikayeti olan hastaları geriye dönük olarak gözden geçirdik. Toplam 57 hasta yaş, cinsiyet, defekt genişliği, uygulanan tedavi ve uzun dönem takip sonuçları açısından değerlendirildi. Revizyon gereksinimi ve uygulanan ek cerrahi tedaviler de bu çalışmaya dahil edildi.

Sonuçlar

Yanık zemininde gelişen alopesi sebebiyle Ocak 2000-Aralık 2012 tarihleri arasında kliniğimizde tedavi edilen 57 hastanın 13’ünü kız 44’ünü erkek hastalar oluşturuyordu. Ortalama yaş grubu 8.2 idi. Defektler yerleşim yerine göre incelendiğinde oksipitoparietal alanın en sık ( %40), frontal alanın %32 ve temporal alanın %18 ile en seyrek yerleşim yerini oluşturduğunu gözlemledik. Tedavi uygulanan en büyük defekt 15x9cm en küçük defekt ise 3x1 ebatındaydı. Bu  defekt alanları yaş ve skalp yüzey alanından bağımsız olarak incelendi. Uygulanan tedavi seçenekleri incelendiğinde lokal flepler, kısmi kalınlıkta deri greftleri ve doku genişletici uygulamaları tercih edilen rekonstrükisyon seçeneklerini oluşturuyordu. 57 hastanın  29’unda doku genişleticileri, 19 hastada KKDG ile onarım ve 9 hastada ise lokal flepler kullanıldı. 3 hastada eş zamanlı yerleştirilen 2 doku genişletici ile onarım sağlandı. Konulan en büyük doku genişletici, 500cc lik hacim ile düz yüzeyli  dikdortgen şekilli doku genişletici idi. En küçük doku genişletici ise,  6cclik ozmotik doku genişleticiydi. Rekonstrüksiyonda uygulanan  lokal flepler incelendiğinde en sık kullanılan rotasyon flebi olup (6 hasta; )defekte göre şekillendirilen transpozisyon flepleri  (3 hasta) ikinci sırada yer almaktaydı.

Kısmi kalınlıkta deri greftiyle onarım uygulanan 3 hastada greft kaybı yaşandı, bu hastalarda ikinci bir cerrahi işlem planlanmaksızın hastalar pansuman ile takip edildi. 5 hastada doku genişletici ekspozisyonu yaşandı. Bu hastaların 2’sinde ve port tıkanıklığı gelişen 1 hasta toplam 3 hastada bağlı doku genişletici uygulaması tamamlanamadı. Lokal flep ile rekonstrüksiyon uygulanan hasta grubunda herhangi bir komplikasyon ile karşılaşılmadı.

Sonuç:

Yanık sekelleri, özellikle  de yüz ve saçlı deri gibi görünür alanda deformasyona sebebiyet verdiği durumlarda sadece sağlığı değil kişinin sosyal konumunu da oldukça olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun çocuk yaş grubunda etkileri çok daha dramatik olmaktadır. Yanık tedavisinin akut dönemde doğru bir şekilde uygulanması uzun vadede gelişebilecek sekeller yönünden en önemli basamağı oluşturmaktadır. Alopesiye bağlı deformitenin  rekonstrüksiyonu durumunda ise özellikle hastalar okul çağına gelmeden tedavinin tamamlanmış olmasının bireyin gelişiminiolumlu yönde etkileyeceği açıktır.

Close